Unutmuyorum bir yaz akşamı, arkadaşımla beraber yazlıkta 2010 Dünya Kupası finalini izliyoruz. Bir yanda Euro 2008'de çıkış yakalamış Hollanda, diğer yanda o turnuvayı kazanmış ve herkesin takdirini toplamış İspanya. İspanya'nın pas oyunu daha sonraları artık haddiden fazla pasa dönüşüp, başarısızlığa neden olsa da, o zamanlar bu pas oyunu müthiş haz veriyordu. Ortada Cruyff'un Hollanda ve Barcelona'ya oynattığına benzer bir futbol vardı. Pas odaklı, keyif veren güzel bir futbol.
Ve o oyunun merkezinde bir isim, Andres Iniesta... Ve o isim, bu maçla ilgili aklımda kalan üç şeyden birisine imzasını attı. İspanya, geriye çekilen Hollanda'yı ikinci uzatma devrelerinin sonlarına doğru nihayet geride dengesiz yakalamıştı. Iniesta yine boşluğu akıllıca görmüş, topsuz koşusunu yapıyordu. Topu istediğinden biraz geç alsa da, defansın hatasını şık bir kontrol ve net bir vuruşla değerlendirdi. Sevinçle koşarken İspanya'ya ilk Dünya Kupası'nı kazandırmaya çok yaklaşmıştı. Bense bu adamın goldeki oyun zekası belirtilerinden bir hayli etkilenmiştim.
Üç büyük turnuvaya üst üste ambargo koyan İspanya, bu dört yıl içerisinde muazzam yeteneklere sahip oldu. İki farklı jenerasyondan oyunculara sahip olan bu takımda 2008'de Iker Casillas, Carles Puyol, David Villa, Cesc Fabregas, Xabi Alonso, Sergio Ramos, David Silva, Marcos Senna, Alvaro Arbeloa, Santi Cazorla, Raul Albiol, Xavi Hernandez gibi isimler bulunuyordu. 2010'daki Dünya Kupası zaferinde ise Gerard Pique, Juan Mata, Sergio Busquets, Pedro, Javi Martinez, Jesus Navas gibi isimler eklenmişti. İkinci Avrupa Şampiyonası zaferinde ise Jordi Alba harici büyük bir ekleme olmadı. Artık kadrodakilerin bir kısmı emekli oldu, bir kısmı sakatlıklar ya da başka sorunlar geçirip beklenen seviyeye ulaşamadı, bazıları da kadroda yer alacak kadar yeterli değildi.. Ancak Euro 2008 zaferinden 10 yıl sonra, 2014 Dünya Kupası ve 2016 Avrupa Şampiyonası facialarının ardından o kadrodan geriye kalan dört isimden birisi Andres Iniesta.
Zaferlerde de, başarısızlıklarda da oradaydı. Orta sahanın göbeğinde. Barça'dan takım arkadaşı Xavi Hernandez ile oynadığı o orta sahada, takımı ikisi yönetiyordu. Kendisinden dört yaş büyük olan Xavi, daha çok pas yapan ve fazla gösterişli olmayandı. Iniesta elbette çocukların sokaklarda hareketlerini denediği bir isim değil, ancak o da bir anlık sihir yaratabilen oyunculardandı: gerek kontrol, gerek şut, gerek zekice bir koşu, gerekse bir pasla.
Çelimsiz ama becerikli. Tam da İspanya ve Barcelona'ya uygun
Eksiksiz bir orta saha değildi. Fizikli değildi, güçlü olduğu söylenemez. Hava toplarında pek etkili değil, fazla hızlı değil. Ancak onu diğerlerinden ayıran şey oyun zekası. Zaten onu özel kılan, yıllardır Barça ve İspanya'da bu denli önemli olmasını sağlayan da bu. Öyle bir oyun zekası ki 7 kupayı kazanarak sezonu domine eden Barcelona'nın da, üst üste üç büyük turnuvayı kazanan İspanya'nın da merkezi oldu. Tüm o pas oyunu ona ve Xavi'ye bakıyordu. Barcelona'da Messi belki kalpti ancak Iniesta takımın beyniydi. Belki David Villa ve Fernando Torres golleri atıyordu ancak servisleri Iniesta yapıyordu. Merkezden takımı yöneten, becerikli ve inanılmaz bir görüşe sahip beyin.
İspanya'nın zirveye çıkışından 10 sene sonra hala milli takımda. 34 yaşında olmasıyla beraber asla iyi seviyeye gelemeyen fiziksel özellikleri iyice geriledi. Ancak sahada hala inanılmaz şeyler yapıyor. Hani halı sahada yaşlı birisi olur ve küçümsersiniz ya. İşte tam da öyle Iniesta. Baktığınızda yaşlanmış, ufak bir adam görüyorsunuz. Ancak top ayağına geldiğinde tek bir dokunuşla ya da zeka dolu bir pasla sizi şaşırtıyor. Ve bu şaşırtma beklentilerinizin üstünde olduğu için değil, gerçekten de çok iyi olduğu için. Portekiz maçında adeta terlemeden inanılmaz bir performans ortaya koydu.
Şampiyonlar Ligi, Avrupa Şampiyonası, Dünya Kupası... Her şeyi kazandı.
Ve Iniesta bugün milli formaya veda etti. 27 Mayıs 2006'da teknik direktör Luis Aragones, Rusya ile oynadıkları hazırlık karşılaşmasının devre arasında onu oyuna aldığında uluslararası kariyerine başlamıştı. Kendisine ilk fırsatı veren teknik direktörle Avrupa Şampiyonu oldu. Ardından Vicente Del Bosque ile 2010'da Dünya Kupası'nı kazandı. Avrupa Şampiyonası'nı bir kez daha kazanırken turnuvanın oyuncusu seçildi. Barcelona ve İspanya ile eriştiği daha bir sürü bireysel ve takım başarısı var ancak bunları yazarsam bu yazı bitmez. O yüzden siz en iyisi Wikipedia sayfasına bakın. Bir de Youtube'a onun ismini yazıp videolarını izleyin çünkü artık milli takımı bıraktı. Tıpkı orta sahada inanılmaz anlaştığı Xavi gibi bir Dünya Kupası hüsranı ardından milli takımdan emekli olma kararını verdi. Barcelona'ya elveda dediği aynı sene ülkesinin sarı-kırmızı renklere de veda etti. Artık Japonya'da Vissel Kobe formasıyla Japonların saygısını kazanırken gözlerden uzak olacak. Tıpkı 38 yaşında futbol hayatına Katar'da devam eden Xavi gibi. Ancak yine tıpkı Xavi gibi tarihin en iyi orta sahalarından birisi olarak anılacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder